29 yaşına geldim ve birileri bana bu yaşına geldin de hayata dair ne öğrendin diye soracak olsa ilk cevabım “İyidir hoştur ama şerefsiz yanları da çok” olur. Harbiden de öyle, bazen öyle sinir bozucu olaylarla sınayacağı tutuyor ki insanın durup durup Mörfi’nin ruhuna rahmet okuyası geliyor (bkz. Murphy Kanunları).
Borç mevzusu çoğu kimsenin bünyesinde büyük sıkıntılara neden olur, kimi zaman uykuları kaçırır. Annem de öyledir mesela, en ufak bir telefon faturasını veya banka borcunu ödemeyi unutsun etekleri tutuşur, o borç ödenene kadar ne kendi rahat edebilir ne de aile bireylerine rahat ettirir. Ben ise üzerinize afiyet vakt-i zamanında çok tatlı bir dükkan batırma macerası neticesinde 3 farklı bankaya ait kredi kartlarını patlatmış, onca borcu nasıl ödeyeceğini düşünmekten psikopata bağlamış, her defasında icra avukatları gelecek korkusuyla kapı zili fobisi sahibi olmuş bir birey olarak, şu yaşımda hiçbir borcu zerre umursamam. Nasıl olduğunu bilmiyorum, o dönem Rabbim bir şekilde vesileler yarattı ve ben freelance web geliştirici halimle tüm borçlarımdan kurtuldum (çok şükür). Tüm bunlar hayatıma çok şey kattı, avukatlarla konuşurken sesi titreyen biriyken tabiri caizse kaşarlandım. Ayrıca şunu öğrendim: Eğer bir derdin çözüleceği varsa siz daha nasıl olduğunu bile anlamadan çözülüyor, yoksa düz duvara bile tırmansanız faydası yok.
Fakat insan yine de ne oldum dememeliymiş. Siz borçlara karşı bağışık, level atlamış biri olduğunuzu düşünerek günlerinizi geçirirken bir ara telefonunuz çalar, yıllardır görüşmediğiniz hala kızınız sevecen sevecen hal hatır sorar, bir müddet sohbet edersiniz sonra “Ya Caner sizin 2003 yılında İzmir / Bergama’da kullandığınız hat için Türk Kelekom‘a 750 TL borcunuz birikmiş, icraya vermişler kağıtları da bizim eve göndermişler” deyiverir. Olay örgüsüne gel. Siz Kocaeli’deki ofisinizde çayınızı yudumluyorsunuz, İstanbul’daki uzun süredir sesini duymadığınız kuzeniniz arıyor, İzmir’deki tee ebesinin hörekesi zamanında kapatıldığını düşündüğünüz telefonun 19 TL‘lik sabit hat ücretinin 9 yılboyunca bekletilip, üzerine faiz bindirile bindirile 750 TL‘ye çıkarıldığını, bunun icraya verildiğini ve icra kağıtlarının konuyla hiçbir alakası olmayan kendilerine gönderildiğini söylüyor. Ofiste çay içerken ya, 2012 yılında.
Durduk yere piyangodan böyle bir şey çıkması haliyle sinirlerimi hoplattı. Bu olaydan daha bir kaç gün önce devlete üniversite yıllarında aldığım katkı kredisi (mi öğrenim kredisi mi neyse artık) borcunun 1.900 TL’lik kısmını ödemiştim, acım henüz çok tazeydi yani.
Hiç vakit kaybetmeden icra bildiriminde adı geçen hukuk bürosunu arayıp durumu sordum. “Evet 750 TL borcunuz var, adam olun ödeyin” dediler. Ben ısrarla böyle bir borç olmadığını, bir yerlerde yanlışlık olduğunu ifade etmeye çalıştım fakat karşıdaki mahkeme duvarı sürekli “Tamam doğrudur da sen önce bu borcu bir öde ondan sonra hakkını ararsın” deyip durdu. Ben de “Ödemiyorum ulan adam olan gelsin alsın” diye restimi çekip sinirli sinirli en yakın Felekommerkezine gittim. Orada bir ilgilinin ofisine yönlendirdiler, konuyu izah edip bir şeyleri yanlış yaptıklarını anlattım. O da online sistemlerine bağlanıp bir çıktı aldı, bana uzatıp “Evet bak borç 750 TL ama sen yabancı değilsin, gel 450 TL öde fitleşelim” dedi.
Konuyu aile içinde değerlendirdik ve küflü evraklar arasında şans eseri bulduğumuz 4 adet dekont neticesinde 2005yılında Türk Yelekom’a aynı nedenle 400 TL ödediğimizi, akabinde borcu ve hattı kapattırdığımızı gördük. Yani biz2003 yılında İzmir’den ayrılırken tüm borcumuzu kapatmış fakat telefon aboneliğini kapattırmayı unutmuştuk. Sabit hat ücreti o zamanlar ne kadardıysa artık üzerine 2 yıl boyunca faiz bindirip bizi 400 TL gibi fahiş bir meblağ ödemeye mecbur bırakmışlardı. Şimdi ise bu borcun hiç ödenmediğini iddia edip, bizden 20 TL bile olmayan hat ücretini 9 yıllık faizinin faizinin faiziyle birlikte 750 TL olarak ödememizi istiyorlardı.
Telefon numarama sahip olmalarını sağladığım hukuk bürosu yaklaşık 1.5 hafta boyunca sürekli arayıp mesaj göndererek beni kendilerine hakaret etmem için taciz edip durdu. En son dayanamayıp “Ulan madem borç vardı 9 yıl boyunca neden beklettiniz? Benim yerim yurdum, ikametim belliyken icra kağıdını neden halama gönderdiniz? Elimde ödendi dekontu varken siz bu parayı benden neye dayanarak istiyorsunuz? Bu yaptığınız nitelikli dolandırıcılık değil de nedir?” dedim, “Taam lan taam artizlenme, hadi 225 TL öde mevzuyu kapatalım” dediler.
Daha sonra genel merkezden bir hukuk danışmanıyla muhatap olmaya başladım. Tüm süreci anlattım ve ortada açıkca bir yanlışlık olduğunu söyledim. Diğerlerine nazaran konuya daha prestijli yaklaşan hanımefendi “Ben arkadaşlara danışıp size dönüş yapacağım” dedi ve bir kaç gün sonra arayıp “Sizdeki dekontlar bir işe yaramaz, şimdi size çok süper bir indirim yapıyoruz 225 TL öderseniz konuyu kapatırız” dedi. Ben de bu parayı asla ödemeyeceğimi, gerekirse 225 milyarlık mahkeme masrafına razı olup konuyu adalete taşıyacağımı, bu vesileyle dekontların işe yarayıp yaramadığını hep birlikte görebileceğimizi söyledim. Bunun üzerine dekontları fakslamamızı istediler, faksladık, bir süre sonra yazıların okunmadığını bir daha fakslamamız gerektiğini söylediler, yine faksladık. Üçüncü sefer tekrar arayıp dekontlardan birinin köşesinin kıvrık olduğunu, bu şekilde geçersiz sayıldığını söylediklerinde “Paşa gönlünüz bilir, biz üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık, bundan sonrası sizin bileceğiniz iş” dedik. “Iı tamam o zaman biz bir arkadaşlarla konuşalım size döneceğiz” dediler.
Üç beş gün sonra telefonum çaldı, mutlu, sevecen bir ses “Şaka yaptııık! Dekontlar geçerliymiiiş! Aslında borcunuz yokmuuş yahu. Hadi yine iyisiniz keratalar sizi…” dedi.
Ne diyeyim bilmiyorum… Ben biraz dişli olduğum, üzerime çullanan kan emici avukatlara “Tabi abi, al biraz da şurdan em abi” demeyip ayak direttiğim ve hepsi bir tarafa, en önemlisi annem o ağzına tükürdüğümün dekontlarını atmayıp sakladığı için şanslıydım. Öbür türlü 2005 yılında hiç yok yere ödediğim 400 TL üzerine bir de 750 TL daha ödeyip, her kuruşunu kazanmak için ter döktüğüm rızkımı kendini kanunlardan üstün gören gözü dönmüş bir firmaya kaptıracaktım.
Bu gibi olaylar malesef çok sık vuku buluyor, adamlar küçücük meblağları yıllarca bekletip günü geldiğinde insanları soymak için kullanıyor, haksız kazanç elde ediyorlar. Fakat içimi en çok ne acıtıyor biliyor musunuz? Avukatlardan firma çalışanlarına, mali sorumlulardan icra zarflarını teslim eden posta memurlarına kadar herkes bu çirkin tezgahları biliyor ama göz göre göre alet olmaya devam ediyorlar. Sorsanız herkes işini yapıyor, kimse en ufak bir vicdani sorumluluk üstlenme gereği duymuyor.
İnsanları bu şekilde tufaya getirenler ve onların eylemlerine çanak tutanlar için tek bir temennim var: Yesinler ama sıçamasınlar.
Not: Bu yazıda sözü geçen kişi, kurum, kuruluş ve olayların tamamı hayal ürünüdür, kurgudur. Gerçek hayat ile ilgili benzerlikler tesadüften ibarettir.